30 Haziran 2015 Salı

Arya'nın Uyku Maceraları

0 yorum

Bu yazıyı yazmak için gerçekten çok ama çok bekledim.. Ama değdi!
Arya sadece doğduğu ilk gün hastanede doğru dürüst uyumuştu! Eve geldiğimiz günden bu günlere kadar göz kapakları kapalıyken nasıl görünüyordu hiç bilmiyordum! "Yok artık abartıyorsun" dediniz duydum :) Ama yok abartmıyorum.. Eve geldik, Arya yatak odamızda co-sleeper denen yatağıma bitişik olan beşiğinde yatıyordu. Elimi uzatınca dokunabiliyordum. Her uyandığında -ki şanslıysak bir saat uyuyordu! sesimle şişşşt yapıp sırtını pışpışlıyordum. Sakinleşmezse kucağıma alıyordum. Her iki saatte bir de emziriyordum. O geceler Coşkun da ben de yüzümüzde güller açarak kalkıyorduk. Ben emziriyorum, Coşkun bezini değiştiriyordu. Aman tanrım ne kadar mutluyduk! Arya'ya bakıp bakıp şaşırıyor, gülümsüyor, minnet duyuyorduk.. Ne uykusuzluk ne yorgunluk vuruyordu, halimizden de çok memnunduk.. "Bu günler o kadar çabuk geçecek ki anlamayacağız, tadını çıkaralım" diyorduk..
Ama Arya 15 günlükken mastit belası geldi buldu beni. Önceki yazımda anlatmıştım buradan okuyabilirsiniz. Uzun uzun anlatmayacağım tekrar. O günden sonra ne biz eskisi gibi olabildik ne de Arya.. Emzirme olayı tam bir kabus.. Gece yok, gündüz yok, uyku yok.. Arya hasta göğsümü emmiyor dolayısıyla doymuyor, mamayı sevmiyor, ben huzursuz oldukça o daha çok oluyor.. Ben ağlıyorum, o benden çok ağlıyor.. Böylece kara günler başlamış oldu..
O günden sonra Arya hiç doğru düzgün uyumadı. Gündüzleri odasındaki yatağında, geceleri yanımdaki yatakta yattı. Derken 2,5 ayı doldurduğumuz gün Arya çığlıklar atarak ağlamaya başladı. 3 gün 3 gece.. Gaz diyoruz, aç diyoruz, bi yeri ağrıyor diyoruz, huysuzluğundan diyoruz.. 3. gün kaptığımız gibi doktora koştuk.. Meğer idrar yolu enfeksiyonu geçiriyormuş hiç bir belirti göstermeden! Tahliller, böbrek filmleri, ilaçlar vs.. Verdiğimiz antibiyotik de yan etki yapınca daha da beter oldu. Bu enfeksiyon olayını da detaylarıyla ayrıca yazacağım. Uyku artık son düşündüğümüz şey, iyileşsin de varsın uyumasın! Günler geçti, uzun bir süre sonra çok şükür hastalığı atlattık ama düzen, uyku olayları enkaz! Olsun dedik, iyileşti ya, nasılsa yeniden alıştırırız.. Ama ne mümkün! Gece şanslıysak bir saat uyuyor, sonra uyanıyor, tıpış, pışpış derken uyuyor, 1 saat sonra tekrar. Emzik emiyor, emzik ağzından düşer düşmez ağlamaya başlıyor. Gidip veriyorum ağzına emziği düşünce tekrar tekrar tekrar... Gündüz uykularıysa tam bir saatli bomba. 30 dakikayı hiç ama hiç geçmiyor. Kurulmuş saat gibi 30 dakika sonunda uyanıyor. Eve geldiğimiz ilk günden bu yana hep bir rutinimiz vardı. Hiç bozmadık. Her akşam saat 19:00 da odasına gidiyoruz, sakin sakin takılıyoruz, kısa bir banyo yaptırıyoruz, ninni söylüyoruz, emziriyorum ve 19:30 da ( düzen ne kadar bozulursa bozulsun bu saati hiç geçmedi yatışlar) yatırıyorum. Tabi yatırıyorum dediğim uyuyor değil maalesef! Biz öyle rutin falan takılıyoruz ama Arya'nın umurunda değil! Ve 4. ayını doldurduğunda uyutma çalışmalarına başladık! Bu uyku olayını çok araştırıp okumuştum, ama iyi düşüneyim iyi olsun diyerek benim ihtiyacım olmayacak diye düşünüyordum! Nereden bileyim piyasadaki tüm uyku kitaplarını okuyup, tüm yöntemleri bir bir deneyeceğimi!

*Tracy Hogg: Yatır/KaldırMetodu
Hamileliğim boyunca o ansiklopediden bozma kitabı okuyup, hatim etmiştim. Keşke hiç okumasaydım! Bu da başka bir yazının konusu. (yazacak da ne çok şey var :)) Şimdilik sadece uyutma yönteminden bahsedeceğim. Kitabın uyku eğitimi kısmını tekrar tekrar okuduktan sonra yanlış yapmamayım, boşuna çocuğu allak bullak etmemeyim diye bir de cd'sini izledim! Sonra başladım yatırmaya, kaldırmaya, yatırmaya, kaldırmaya... Ama ne mümkün! Kucağıma aldıkça ağlıyor, yatırdıkça kendini parçalıyor! Öyle Tracy ablanın söylediği gibi her gün azalarak da gitmiyor, yatırmalar kaldırmalar çığ gibi büyüyor! Eğilip doğrulmaktan fıtık olmadan başka bir çare bulmak lazım dedik ve bu yatırma kaldırma oyunundan vazgeçtik.

*Richard Ferber : Ferber Metodu
Evet yaptık! Coşkun'la düşündük taşındık. Bu çocuğun uyuması hem kendi sağlığı, huzuru hem de bizim ruh ve beden sağlığımız açısından çok önemli dedik. Aldım yine kitabı okudum, hatim ettim, satır satır ezberledim. Ne zaman ne yapacağız, nasıl hareket edeceğiz.. İlk gün kabus gibiydi! Arya tam 60 dakika boyunca çılgınlar gibi ağladı.. Biz salonda Coşkun'la el ele tutuşup dua ettik uyusun diye. Ben 3,5,7,10,10,10,10 dakikalarda gittim kucağıma almadan, içerde çok kalmadan, sakinleştirmeye çalıştım, bana mısın demedi.. 60 dakikanın sonunda uyudu ama bizim de devreler yandı. 3 saat kesintisiz uyuduğunu ilk defa gördük! Gece 3 de uyandığında bu sefer  tekrar dalması 45 dakika sürdü. Ağlamalar nispeten azaldı ama bitmedi. Gece uykuları kesintisiz 8-9 saate kadar çıktı. Ama uykuya dalana kadar en az 30 dk ağlıyordu.Kitapta yazılana göre 7 günün sonunda ağlamalar bitmiyorsa ara verilmeliydi. E biz de ara verdik. Sen misin o arayı veren? Eskiye aynen dönüş! Bir ay sonunda gücümüzü toplayıp tekrar denemeye karar verdik. Çünkü gece uykularını uzatabiliyorduk. Yine aynı senaryo.. Ağlamalar, ağlamalar.. Yine bir haftanın sonunda vazgeçtik artık Ferber'e lanetler yağdırarak! Şimdi bile adını duyunca tansiyonum çıkıyor!

*Christopher Green : Kontrollü Ağlatma Metodu
Özlem ablanın (Coşkun'un büyük ablası) ikizlerinin 2 yaşındayken uyku problemleri varmış. Bedia annem de Londra'da Çiğdem ablanın (Coşkun'un küçük ablası) yanındaymış. Özlem ablanın uykusuzluktan çöküşünü görünce sıvamış kolları araştırmaya girişmiş. Londra'da bir kitapçıdan bu adamın kitabını almış, okumuş, telefonda anlatmış nasıl yapacağını Özlem ablaya. O da uygulamış. 3 günün sonunda ikizler mışıl mışıl uyumaya başlamış! Çiğdem ablanın kızında da uyku problemi olunca o da kendi kızına uygulamış, o da başarıyla sonuçlanmış. Bizim metotlar fıslayınca bunu deneyelim dedik. 3 çocukta başarılı olduysa artık bizimkinde de olur elbet. 8 yıl önce alınan kitap tabi ortalarda yok. Hemen Çiğdem abla Londra'da gidip aldı kitabı tekrar, bize sayfalarının fotoğraflarını gönderdi. Bedia annem, Coşkun ve ben 3 elden okuyup ezberledik. Ve gazamız mübarek olsun diyerek başladık. Aslında Ferber'le çok benzer ama o kadar katı değil. Mesela dışarıda olunan dakikalar giderek uzamıyor. (Ferber'de ilk gün 3,5,7,10, ikinci gün 5,7,10,12, üçüncü gün 7,10,12,15, dördüncü gün 10,12,15,20 dk diye gidiyor. Günler geçtikçe 30 dakikaya çıkıyor dışarıda kalınan süre). Bunda her uykuda süre aynı 3,5,7,10.. Yani maksimum 10 dakika bekliyorsun. Kucağına alıp sakinleştirebiliyorsun. Tek şart kucağında ve sen odadayken uyumaması. Ama bizde bu metot da sınıfta kaldı.
Arya ağlamaktan o kadar ajite oldu ki artık uykusuzluğa bağışıklık kazandı. Bir hafta da bunu denedikten sonra eğitim işinden vazgeçtik. Çünkü artık gündüzleri de mutsuz bir bebek oldu. Ben gözünün önünden bir saniye kaybolduğumda çığlıklar atmaya başladı. Hep mutsuz, hep ağlıyordu. Ayrılık sendromu yaşıyormuş! Öyle kötü hissettim ki kendimi, yeter dedim. Ona veriyorum ipleri artık. Ne zaman isterse o zaman uyusun, ne zaman isterse o zaman kalksın, nasıl ve nerede uyumak isterse orada uyusun. Bundan sonra o nasıl isterse öyle olsun. O güne kadar sallamam, memede uyutmam diyen ben tamamen koyverdim. Kucağımda salladım, memede uyuttum, ayağıma bile koyup salladığım oldu. Ama Arya mutlu oldu mu? Kocaman bir HAYIR! Hep daha kötüye gitti. Uykular her gün biraz daha kısaldı. Sonunda gece 3 te sabah olmuş gibi uyanıyor, ağlıyor, tekrar uyumuyor, sabah 7 ye kadar bizi ayağa dikiyordu. O günler nasıl geçti bilmiyorum. Arya mutsuz, ben mutsuz, Coşkun mutsuz.. Arya uyumuyor, ben çıldırmanın eşiğine gelip söyleniyorum, Coşkun çaresiz, ne yapacağını bilmiyor..
Burada bir parantez açıp bir teşekkür etmem gerek. Tüm bu hastalıklı, uykusuz, mutsuz ve çekilmez olduğum günlerde en büyük destekçim hep Coşkun oldu! Hep yanımda oldu, elimi tuttu, ben ne karar verdiysem, ne yapmak istediysem destekledi. Hiç ama hiç yargılamadı, üzmedi, kızmadı, kırmadı.. Bir gece iyice çıldırdığımda hiç üstüme gelmedi, sabah uyanıp, "dün gece içime canavar kaçtı benim" dediğimde güldü, "yok canım nereden çıkarıyorsun bunları" dedi :))))) içinden kim bilir neler geçti ama bana söylemedi. :)) O olmasaydı ben bu annelik işinin altından kalkamazdım. Hep eli omuzumda oldu, yıkılacağım an tutup kaldırdı. Benim en büyük şansım kocam.. Arya tüm hareketliliğini, yaramazlığını ondan almış ama olsun, ben onları böyle çok seviyorum :)

Şimdi bu kadar hüzün ve acıdan sonra mutlu sonu hak ettik sanırım..

Bu uyku işinin böyle gitmeyeceğini, bi şeyler yapmam gerektiğini biliyordum ama ne yapacağımı bilmiyordum. "Uyku" ve "Eğitim" kelimelerini yan yana görünce kalbim sıkışıyor, nefes alamıyordum. Kesinlikle bu işi bilen bir uzmandan destek almalıydık ama kimden? Çünkü bir kez daha başarısız olma lüksümüz yoktu. Arya zaten yüksek doz ağlamaktan helak olmuş durumdayken bir başarısızlık daha vicdan sınırlarımı yok eder, beni de Bakırköy'de karantinalık yapardı! Araştırdım soruşturdum ve profesyonel olarak bu işi yapan birini buldum. Mail gönderdim, cevap geldi ama 20 gün sonrasına randevu verebiliyordu. Ama ne telefonla konuştuk, ne ben derdimi anlatabildim, ne de süreçle ilgili bilgilendirme oldu. Kuzu kuzu 20 günü beklemeye koyulduk başımıza neler geleceğini bilmeden. Bir çok insan, hatta hatta en kötü zamanlarımda destek almak için gittiğim psikolog bile "uykunun eğitimi mi olur, salla işte uyusun, bebek bu uyumayacak tabi" dedi!!! Neyse ki dinlememişim, o psikoloğa da gidip kendisine ücretsiz bir seans terapi ben vereceğim! Biz randevu tarihimizi bekleyeduralım bir gün bir arkadaşımla konuşurken Mykundak Pınar Hanımı tavsiye etti. İnternet sitesine baktım, bir mail attım, 1 dakika sonra cevap geldi Müge Hanımdan, sormak istediğim bir şey varsa telefonla da ulaşabileceğimi yazmıştı! Hemen aradım. Yaklaşık yarım saat boyunca Müge hanım o  harika ses tonuyla bana neler yaptıklarını, sürecin nasıl ilerlediğini, nasıl bir yöntem uyguladıklarını, benim onlarca soruma rağmen bıkmadan sıkılmadan uzun uzun anlattı. Sonradan öğrendiğime göre Müge Hanım benimle konuşurken hamileliğinin son zamanlarındaymış. O hormonların çekim alanına girmeden nasıl sabırla her soruma detaylıca cevap verdi bilmiyorum ama sabrına, anlayışına bir kez daha teşekkür ediyorum. Benim Pınar Hanımla tanışmama vesile olduğu için de minnettarım :))
Müge Hanım ne zaman istersek başlayabileceğimizi söyledi. Karar verdiğimizde bizi Pınar hanımla görüştürecek sonrasında eğitime başlayacaktık. Hiç düşünmeden diğer eğitim randevumuzu iptal ettim. Pınar Hanım hemen aradı ve telefonda uzun uzun beni dinledi. Dertler derya olmuş şarkısı eşliğinde anlattım da anlattım :) İki gün boyunca Arya'nın uyku günlüğü tutup kendisine gönderdim. Detaylı bir plan hazırladı ve biz bir "UYKU EĞİTİMİ" ne daha başladık! İki hafta boyunca her gün telefonla konuştuk. Bana ne zaman ne yapmam gerektiğini hiç bıkmadan anlattı. Umutsuzluğa düştüğüm anlarda sesindeki güven ve destek beni yeniden ayağa kaldırdı. Bana uykusunu alan, gün içinde de huzurlu olan bir çocuk armağan etti. Anneliğin en güzel yanlarını yeniden keşfetmeme yardımcı oldu. Çıldırmalar, içime kaçan canavarlar gitti :) Hayatımı düzene sokmak için beklediğim Arya'nın uyku düzenine kavuşmamı sağladı.

Bir kez daha çok çok çok teşekkürler Pınar Hanım.. İyi ki sizi tanıdım, iyi ki Arya'nın"Uyku Annesi" oldunuz.. Bebeğimin huzurunu, benim huzurumu, ailemin huzurunu geri verdiniz. Bizim gibi nice annelerin, bebeklerin omuzunda olsun eliniz, hiç eksik olmasın..
Sonuç olarak Arya artık uyuyabilen bir bebek. Hala uykuyu seviyor mu? Hayır! ama huzurla, gece boyu kesintisiz uyuyabiliyor.. Benim de istediğim tek şey buydu.
Eğer sizin de bebeğiniz, çocuğunuz uyku problemi yaşıyorsa ve kendiniz halledemiyorsanız, lütfen benim gibi boşa kürek çekmeden, en güzel zamanları heba etmeden Pınar Hanımla görüşün.. Sitesine burdan ulaşabilirsiniz.
Bu arada ben Arya 4 aylık olduğunda gece emzirmelerini bıraktım. 3 ayından itibaren de saat 23:00 da biberonla sağdığım sütümü uyku öğünü olarak uyandırmadan uykusunda verdim. Belki de onca kitap okuyup öğrendiğim bir sürü gereksiz bilgi yanında yaptığım en doğru şey buydu! Halen uyku öğünü beslemesine devam ediyorum ve sabaha kadar kesintisiz uyurken aç olmadığını biliyorum.
Sevgili anne;
Sana verebileceğim naçizane tek tavsiye An'ın tadını çıkar! Çünkü o günler ışık hızıyla geçiyor, geriye anıları kalıyor. Ve huzurla uyuyan, uykusunu alarak uyanan bir çocuk için destek almaktan çekinme. Çevrendeki ağızlardan ne duyarsan duy sen annesin ve bebeğin için en doğrusunu yine ve hep sen bilirsin. İçinden gelen anne sesine kulak ver yeter!
Sevgiyle, uykuyla, huzurla kalın..

Burcu


18 Mayıs 2015 Pazartesi

Bu Gün Benim Günüm!

0 yorum
Anneler Günü!

32 senedir anneler günü benim için annemin günüydü.. Ama bugün benim günüm. Benim anneler günüm..
Anne olmanın bana verdiği onca güzellik yanında, en güzel şey onlarca İLK yaşatıyor olması..
İlk gülüş, ilk diş, ilk emekleme, ilk tatil, ilk yemek, ilk kahkaha.. Yine yeniden yaşıyor insan anne olunca hayatı. İçinde tarifsiz heyecanlar el ele vermiş yöresel halk oyunları oyunları oynuyor :) O çıldırmanın eşiğine gelinen anlar, bir gülüşle nasıl da unutuluveriyor. "Bana bunları başka bir varlık yapsa tekme tokat dalarım vallahi" dediğin anlarda, iki gedik dişini göstererek bir "gıııı" yapıyor ki, "al annem yol saçlarımı, kus üstüme başıma, uyumazsan da uyuma, istemezsen yemek de yeme" diyesin geliyor.. Ammaaa zor zanaat annelik! Bu çocuk işi de biraz şans işi. Güzel uyuyan, güzel yiyen, kendi kendine oyalanabilen çocuklar var mı? Tabi var.. Ama anne olunca en akıllı, en zeki, en güzel kendi çocuğun gibi geliyor. Yani annelik demek biraz mantıksızlık demek :) Hem de bilerek, isteyerek.
Her geçen gün biraz daha büyüdüğünü görmek hem çok heyecan veriyor hem de günler ne çabuk geçiyor dedirtiyor. Biliyorsun ki hemencecik büyüyüverecek, tüm yaşanan zorluklar, güzellikler, heyecanlar geride kalacak.. Her günün her yaşın ayrı bir anlamı, ayrı bir heyecanı var tabi. Ama anı anında yaşamak bence bir anne için en güzeli. Ben ilk ayları hastalıklarla, sıkıntılarla geçirmiş bir anne olarak söylüyorum ki o muhteşem günlerin tadını doyasıya çıkarın. Çünkü çok çabuk geçiveriyor zaman. Uyumasını, yemesini dert etmeyin. İlk 3 ay düzene sokmaya çalışmayın. Ben yaptım, siz yapmayın. Çünkü her düzen şaştığında stres topu gibi oluyor insan. Hiç bir şey de kitaplarda yazıldığı gibi olmuyor maalesef. Tecrübe ancak yaşayarak öğreniliyor..
Saçlarımı yolma aşamasına geldiğim günlerde keşke anlayabilseydim bunları. Olsun geç de kalmış sayılmam. Geçen 7 ay 7 senelik tecrübe kazandırdı bana. Ne yapmam gerektiğinden çok ne yapmamam gerektiği çok iyi öğrendim. Bu annelik içgüdü meselesi. En doğruyu yine kendin yaşayarak buluyorsun..
Yani demem o ki kafanıza takmayın hiç bir şeyi.. Öyle ya da böyle siz sabırlı ve kararlı oldukça bir düzen oluşuyor. Ben en zor şekliyle yaşadım..
Nasılsa cennette yerimiz var :) Madem öyle doya doya yaşayalım hayatı, anneliği..
Anne olmuşlar, olacaklar, bekleyenler, beklemeyenler..
Hepinizin anneler günü kutlu olsun..
Sevgiler

Burcu

2 Nisan 2015 Perşembe

Ek Gıdaya Giriş: Ders 1

0 yorum

Sevgili okur;

Arya 6 aylık oldu. Günler ışık hızıyla geçerken uyku sorunumuz halen çözülmüş değil ama bu başka bir yazının konusu. Çünkü bu yazıda eğlenceli konulardan bahsedeceğim :) Rutin aylık doktor kontrolümüzde Arya'nın gelişiminin yerinde olduğunu ve artık ek gıdalara başlayabileceğimizi söyledi doktorumuz. Veee heyecanlı günler start aldı!
İlk deneyimlerimiz şöyle;

İLK GÜN
07:00 Anne sütü
08:30 Kahvaltı (60 ml su ile hazırlanmış pirinçli kaşık maması, 1 tatlı kaşığı pekmez, 1 tatlı kaşığı az haşlanmış ve suyuyla rondodan geçirilmiş gün kurusu kayısı)
11:00 Anne sütü
14:00 Anne sütü
15:00 Öğlen (keçi sütü ile evde mayalanmış yoğurt, 1 tatlı kaşığı kayısı ezmesi)
17:30 Akşam (Buharda pişirilmiş havuç ve patates püresi, bir kaşık zeytinyağı)
18:30 Anne sütü

İlk günün günahı olmaz :) Arya az da olsa yeni tattığı mamalarını sevdi.  İlk gün için gayet iyiydik.
 Püre hazırlamada Philips Avent Buharlı Pişirici ve Blender kullandım. Patates ve havucu küp küp doğrayıp içine attım. 20 dakikada pişti. Sonra püre haline getirdim. Arya ilk kez sebzeyle tanışacağı için fazla pütürlü olmamasına dikkat ettim. Beklediğimden daha çok sevdi. Tabi henüz kaşıkla yemeye alışkın olmadığı için meme emer gibi dilini dışarı doğru itiyor, mamanın da yarısı dışarı çıkıyor :)





 Bir öğünün fazlası olan yaptığım sebze püresini, daha sonra çorbada kullanmak üzere buharda pişen sebzelerin suyunu, yoğurdu, dışarı çıkarken yanıma alacağım mamaları koymak için de Avent Via Gurme mama kaplarını kullanıyorum. Kutusunda 10 ar adet iki boy var: 180 ml ve 240 ml. Ayrıca kutunun içinde Avent mama kaşığı da var. Ucu yumuşak olduğu için çok kullanışlı.



Mama tabaklarımız da Avent ve İkea'dan. İkea mama kaseleri hem çok ekonomik hem de çok kullanışlı. Ayrıca İkea'dan aldığım mama kaşıklarından da çok memnunuz. Avent mama setinin şu an sadece kasesini kullanıyoruz. Altı silikonlu olduğu için kaymıyor. Arya'nın durmayan eli kolu durumlarında kazalara karşı emniyetli :)

Bir de ek gıdaya başlangıçta en gerekli ihtiyaç önlük.  Ben önce penye önlüklerden, altı su geçirmez üstü penye olanlardan ve önünde cebi olan silikon önlüklerden kullandım. Ama üstü muşamba gibi ve kollu olan önlük bence süper icat! Bana kuzenim vermişti. Ters giyilmiş hırka gibi. Arya ne kadar püskürtse de, tükürse de, elleriyle mamaya dalıp üstüne sürse de önlüğü çıkardığımda üstü tertemiz kalıyor. Ayrıca önlüğü şöyle bir sudan geçirmek ve ya silmek yetiyor. Şiddetle tavsiye ediyorum..

Şimdilik böyle.. Ama bu konuda yazacak çok malzeme çıkacak belli :)

Burcu

3 Mart 2015 Salı

Bizimkisi Bir Emzirme Hikayesi, Siyah Beyaz Film Gibi Biraz...

0 yorum
Sevgili okur;

Bu süt olayları bir annenin en dertli konularından biri. Süt konusunda kafayı bozmuş bir anne olarak, benim gibi annelere yardımı borç bilirim. Daha önceki mastit yazımı buradan okuyabilirsiniz. Yazdıklarıma ilave olarak mastitten kesin olarak nasıl kurtulduğumu detaylı olarak bu yazımda anlatacağım.
Toplamda 7 kez mastit geçirdim. Sinirlerim o kadar bozuldu ve yıprandı ki Arya'yı değil emzirmek göğsüme bile yaklaştırmak korkulu rüyam oldu. Sonrasında ıcık cıkık internet araştırmaları sonucunda çok değerli bilgiler edindim ve mastit:7 ben:1 olarak maçı kazandım :)
Bu emzirme işinde pozisyon çok önemli. Maalesef bizim ülkemizde bu işe çok önem verilmiyor. Benim doğum yaptığım üniversite hastanesinde emzirme hemşireleri bana çok yardımcı olmuşlardı. Arya ilk sütü alabilsin diye saatte bir bir hemşire gelip yardım etti ki bir çok hastanede doğumdan sonra süt olayıyla ilgili hiç bir bilgi ve yardım verilmiyor. Ama herkesin birincil önceliği bebeği memeye tutturmak, nasıl ve ne şekilde olduğu önemli değil! Ama aslında işin aslı öyle değil. Bebeğin memeyi tam olarak kavrayabilmesi, emme refleksinin gelişebilmesi, sütü tam olarak alabilmesi, göğüs ucu yaralarının engellenmesi ve en önemlisi mastitin oluşmaması için doğru pozisyon çok ama çok önemli. Ben çok geç öğrendim ama öğrendim!
Mastit belasının tavan yaptığı günlerden birinde tanıştım bu internet sitesiyle. Tüm siteyi hatim ettikten sonra emzirme danışmanları Natalya Arslantürk ve Charlotte Codron ile mail yoluyla görüştüm. Zaten ben maili gönderir göndermez her ikisi de hemen dönüş yaptılar. O kadar ayrıntılı bilgiler ve tavsiyeler verdiler ki ben bu kadarını beklemiyordum. 
La Leche League  "emzirmek isteyen bayanlara, destek, teşvik, bilgi ve eğitim vermeye kendini adamış, kâr amacı gütmeyen, her hangi bir mezheple bağlantısı olmayan uluslararası bir örgüttür" diye tanımlıyorlar kendilerini. Sitede o kadar muhteşem bilgiler var ki keşke hamileyken bilseydim diye çok hayıflandım. Bu siteyi bulmama vesile olan da bambaşka harika bir blog.  "Bebek Yapım Bakım Onarım" tesadüfen bulduğum bir blog ama sonrasında her konuda çok bilgi de edindiğim baş ucu kitabı gibi. İşte bu blogda karşıma çıktı "Tomris'in Emzirme Notları" Yani bir nevi saadet zinciri :)
Mastitten dolayı azalan sütümü de Tomris'in emzirme kampını uygulayarak eski haline döndürdüm. Önce hamama evet hamama! gittim. 3 saat boyunca göğsüme sıcak suyla masaj yaptım. Buharda iyice açılan süt kanallarımdan öyle süt aktı ki, sönmüş balon gibi oldu mastitli göğsüm. İçinde nohut kadar olan onlarca düğüm çözülüverdi. Ama uç yaralarım devam ediyordu. Onun için de her emzirme sonrası Burçak'ın bana en yararlı hediyesi silverette silver cups'larımı  kullandım. Mucize gibiydi. Hamam sonrası hemen 3 günlük emzirme kampına girdim. Tomris'in yazdığı gibi Arya gak dese meme, guk dese meme verdim. Saat saymadım. Emzirmediğim zamanlarda da yatıp uyudum. Gerçekten 3 gün sonra sütüm eski halinden de daha bol oldu, göğüs ucu yaralarım tamamen iyileşti.  Her emzirmede de, Arya bir süre itiraz etse de La Leche League'den öğrendiğim pozisyonla yukarıdaki gibi (laid back pozisyonunda) arkaya yaslanarak emzirdim. Bu da gerçekten mucize pozisyon hem bebek hem anne için.
Sonuç olarak mastit geçti, göğüs ucu yaralarım iyileşti, sütüm arttı! daha ne olsun.. 5 aydır Arya'yı kesintisiz emziriyorum. Bebek Yapım Bakım Onarım'a, Tomris'e ve La Leche League ekibine çok ama çok teşekkür ederim! İnşallah ben de birilerine yardımcı olabilirim.
Süt artırma olayında yiyip içip denediklerimi, göğüs ucu yaralarım için kullandığım ürünlerimi de farklı bir yazıda ayrıca paylaşacağım.

Öperim..

Burcu




15 Aralık 2014 Pazartesi

Ne Esmerde, Ne Kumralda, Gönlüm Yalnız Fatoş'ta!

0 yorum
Sevgili okur;

Gün geçmiyor ki Arya bize bir aksiyon yaşatmasın :)
Geçen ay gündemimizde emzik problemi vardı. Çoğu anne bebeğine emzik vermek istemiyor. Alışmasın, bıraktırmak zor olur gibi sebeplerle ya da sadece kulaktan dolma bilgiler sebebiyle. Ama gerek okuduğum kitaplarda, gerek araştırdığım yazılarda gerekse doktorumuzun tavsiyesiyle emzik kullanmanın hem bebek hem de anne için faydalı olduğuna inanıyorum. Uykuya dalma, parmak emmenin önlenmesi, sakinleşme ve öğünler arası atıştırma emmelerinin atlatılması için emzik kullanımı çok faydalı.
Tabi kullanılan emziğin de seçimi önemli! Peki emzik seçerken nelere dikkat edilmeli?
BPA free olmalı, damak gelişimini desteklemeli, güvenilir bir marka olmalı vs vs vs... Yok işin aslı öyle değilmiş!
Avent
Ben Arya doğmadan önce araştırmış, tavsiye edilen bir marka olan Avent'in ortodontik damaklı 0-6 ay arası olan emziğini almıştım.
Wubbanub
Hastanede Arya doğar doğmaz da emziği ağzına tutuşturdum. Annelerin emzik vermek istememe sebeplerinden biri de emzik emen bebeklerin anne memesini emmek istememesini düşünmeleri. Ama aslında ilk gün verilen emzikle bebeğin emme refleksi gelişerek anne memesini daha iyi emmesi sağlanıyor. Pek istekli olmasa da Arya emziği iki emip bir bıraktı, ara ara alıyor ara ara tükürürcesine ağzından atıyordu. Aslında meme bizim için sakinleşme ve uykuya dalma aracı değil canımız istediğinde çiğneyip atılacak bir sakız vazifesi görüyordu. İlerleyen zamanda da artık hiç emzik kabul etmemeye başladı. Yine Arya doğmadan önce Çiğdem Halasının yurt dışından aldığı başka bir marka olan Wubbanub emziği denemeye karar verdim. Bu sefer daha istekli kabul etti, uykuya dalarken de emmeye başladı. Bu emziğin güzel yanı da üzerindeki oyuncak sayesinde kendiliğinden ağzından düşmemesi. Aslında biraz daha büyüdüğünde oyuncak daha da çok ilgisini çekecek gibi, şimdi pek farkında değil tabi :)
Wubbanub'ın da ömrü kısa oldu ve o da tükürülerek bir düşman gibi denize püskürtüldü.. Ben de yenilgiyi kabul ettim ve emzik olayını zorlamaktan vazgeçtim. Ta ki rutin doktor kontrolümüze gidene kadar...
Arya 6. haftasında çılgın gibi ağlama nöbetleri geçirdi, hatta bir nöbet 3 saat sürdü. Coşkun'la birbirimize bakıp sürekli biz bu çocuğa zarar verdik, bi yerini incittik diyerek her yerini kontrol ettik ama yok sapasağlam! Bu ağlama krizlerinde tek çözüm de ılık su dolu küvete Arya'yı sokup yüzdürmek oldu. Şanslıysak banyo sonrası rahatlayarak uyuyakalıyordu, değilsek ağlamaya devam edip artık yorgunluktan uykuya dalıyordu. Sonradan okuduğum kitaplardan öğrendiğim üzere Arya büyüme atağı geçiriyordu, huzursuzdu, sıkıntılıydı. Gün içerisinde aldığı süt miktarını artırmaya çalıştım, tabi emzirirken bu pek kontrol edilebilir bir şey olmuyor ama emme sürelerini uzattım ve daha sık emzirdim. Bu besleme ve uyku konusuna ayrıca başka bir yazıda ayrıntılı değineceğim.
Derken 2. ay rutin doktor kontrolümüze gittik. Arya'nın maşallahı var, bir sıkıntımız yok. Ama sıkıntıya gelemeyen kızım muayenede çok mıncıklanınca bastı çığlığı, susturmak ne mümkün. Doktor "emzik var mı?" dedi. Çantasındaki Avent emziği verdim ama ne mümkün Arya kabul etmiyor. Bunun üzerine doktorumuz dahiyane bir fikir verdi! "Mahalle bakkalından bakkal emziği alın, onu severek emer" dedi! Coşkun bana baktı, ben ona baktım sonra ikimiz birden doktora baktık şaka mı yapıyor diye! Yok şaka yapmadı! Sonuçta doktor dedi biz güvendik. Eve dönüşte bakkaldan emzik aldık ve güneş bizim için yeniden doğdu :))
İşte mucize süpersonik emzik FATOŞ BEBE! İlk önce biraz zorlandı almakta ama ısrar edince kabul etti ve bırakmadı.. Şimdilerde uyku silahımız FATOŞ her an yanımızda :) Uykuya dalmada, sakinleşmede, öğün araları, bölünen uykular sırasında tek yardımcımız.. Yani sevgili kızım ne paralar verip araştırıp en iyisi olsun diye aldığımız emzikleri tükürürken 2 TL ye aldığımız Fatoşun hastası oldu. Ben de bir daha bulamam korkusuyla 10 tane edindim attım zulaya, ne olur ne olmaz Fatoş'ta patlama olur da piyasada bulamazsam diye :)
Kıssadan hisse en iyisi olsun diye zorlamamak lazım zira bebeklerin ne zaman neyi kabul edeceği belli olmuyor.
Eğer bebeğiniz aldığınız emziği kabul etmiyorsa bir de bakkal emziğini deneyin derim, tecrübeyle sabittir :)

Yaşasın FATOŞ :)

Burcu



31 Ekim 2014 Cuma

Bir Mastit, Bir Ben, Bir de Bebek...

3 yorum

Az sonra okuyacaklarınız şiddet/korku, cinsellik, olumsuz örnek teşkil eder, 13 yaş ve üzeri okuyucu kitlesine uygundur! :)
İki hafta önce pazar günü çok sevgili Özge'mizin nişanından eve dönerken arabada sol göğsümde bir ağrı başladı. Eve girdikten 10 dakika sonra ateşim 39,5 dereceye çıktı, şuursuzca bir titreme aldı beni. Göğsüm sanki bir alev topu, ağrısından yerlere göklere sığamıyorum. Sabaha kadar ateş, titreme ve ağrı üçgeninde köşe kapmaca oynadım. Bir de migren ağrısı üstüne kaymaklı ekmek kadayıfı oldu. Coşkun bütün gece başımda bekledi, beni sakinleştirdi, migrenden zonklayan başıma masaj yaptı. Ateşten sayıklamaya başlayıp en son "Dayımlar mı geldi?" dediğimde Coşkun "bizim hanım müfettiş oldu" demiş. :) Sabahı sabah ettik. Sabah doktorumuzu aradık, hemen hastaneye gelmemizi söyledi. Önce doktor baktı, antibiyotik yazdı ve bizi bir süt hemşiresine yönlendirdi. Hemşire göğsüme baktı ve içinde biriken sütün boşaltılması gerektiğini söyledi ve başladı eliyle sağmaya. O göğsümü sıkıyor, ben acıdan ağıyorum, ben ağladıkça hemşire halime üzülüyor, Coşkun bir şey yapamamanın üzüntüsüyle yanımda destek olmaya çalışıyordu. Sonra pompa deneyelim dedik ama pompayı çalıştırır çalıştırmaz göğsüm kanamaya başladı, acısı giderek arttı. Bu durumda elle sağmaya devam etti hemşire. Dört saat sonunda ben bitap düştüm. Hemşire göğsümdeki sütün mutlaka boşalması için evde de sağmam gerektiğini söyleyerek bizi azat etti. Eve geldik; ben elimle sağmaya çalışıyorum, Bedia annem gerideki sütler de insin diye göğsüme masaj yapıyor. Ama bırak sıkarak sağmayı elimi dokundurduğumda kan beynime vuruyor acıdan, iki gözüm iki çeşme ağlıyorum.  Derken başladı zangır zangır titreme, 39 derece ateş. Zar zor sağdığım sütün rengi de yeşil! Arya garibim olanlardan habersiz açlıkla boğuşuyor. Daha önce sağıp buzluğa attığım sütlerle besliyor Arya'yı Bedia annem. Bende bir dirhem iyileşme yok, acı yine tavan. Ertesi sabah doktor Coşkun'u arayıp durumu soruyor. Bir iyileşme olmadığını, sütün renginin yeşil olduğunu öğrenince tekrar hastaneye çağırıyor bizi. Yine süt hemşiresi sütü boşaltmak için sağım yapıyor. (zaten göğüs göğüs değil kamuya açık devlet malı, gelen sıkıyor, giden sağıyor :) Hemşire göğsümdeki kızarıklığı görünce bizi cerrahi doktoruna gönderiyor. Coşkun hep yanı başımda, ben acıdan kıvrandıkça o elimi tutuyor, güç veriyor.
Cerrahi doktoru göğsümü muayene edip, teşhisi koyuyor: MASTİT! Bir yerden tanıdık geliyor bu kelime. Yıllar önce üniversite sıralarında elimde kalem ders notu alıyorum. Konu ineklerde Mastitis! Yeni doğum yapmış ineklerde memelerde şişme, ateş, ağrı, meme başı yaraları gibi semptomlarla seyreden memenin iltihaplanmasına verilen hastalık adı. Tedavi; meme içi antibiyotik uygulama, masaj ve sütün boşaltılması için sağım!
Yıllar geçmiş üstünden, hatırladıklarım bu kadar. Yani ben şimdi inek hastalığına mı tutuldum diye sorasım geliyor doktora. İnsanlarda bir ilksem literatüre geçmem gerekmez mi? Ben veterinerim, acaba okul zamanı ineklerden mi bulaştı bana? İflah olmazsam kesime mi gönderecekler beni? Başka bir şey gelmiyor ki aklıma. Derken doktor daha kuvvetli bir antibiyotik veriyor, kolonyalı pamuk ile masaj yapmamı ve mutlaka sütü boşaltmamı hatta en iyi tedavinin bebeğin emmesi olduğunu söylüyor. Eve geldim, yine acı yine ızdırap sağmaya çalıştım sütü. Arya'yı emzirmeye çalıştım yine ağlaya ağlaya ama Arya mümkün değil hasta göğsümü emmiyor.  Sürekli diğer göğsümü emzirdiğim için o da yara oldu bir de onun ızdırabı var. Emzirmek ölüm gibi Arya uyanıp da acıkacak diye aklım gidiyor. Akşama misafirimiz geldi; Gamze abla ve Kartal abi.. Durumumu gören Gamze abla daha önce bu hastalığı geçirmiş bir arkadaşını aradı ve farklı bir tedavi yöntemi öğrendi. Ben burada yazmamayım çünkü kimine iyi gelir kimine ters teper, bir gün ihtiyacınız olursa haberleşiriz :) Gamze ablanın  tavsiyesini uygulayıp üstüne sıcak duşa girdim. Ve nihayet elle sağdığımda süt gelmeye göğsüm rahatlamaya başladı. Ertesi gün de aynı şeyi yaptım. Arya da emmeye başladı sonunda ama emmeye başlar başlamaz göğsüm kanamaya başlıyor, ağzının kenarından kıpkırmızı süt akıyordu. Avent'in silikon göğüs ucunu kullanıyorum ama hazıra alışkın Arya hanım silikon uçtan süt biraz zor geldiği için basıyor yaygarayı. Süt daha kolay insin diye Bedia annem sürekli göğsüme masaj yapıyor. Sıcak suyla bezi ıslatıp pansuman yapıyor. Benimle birlikte aynı acıyı yaşıyor gibi ben ağladıkça üzülüyor, içi acıyor. Coşkun da aynı duygularla acımı paylaşıyor. Hem lohusalık, hem acı biraz fazla geldi. Yine Arya'yı emzirirken ağlıyorum, Arya mama yemesin diye uğraşıyorum. Ve canım kocam, "daha fazla uğraşma, çok acı çekiyorsun, emmesin mama yesin, hiçbir şey senden daha önemli değil" dediğinde yeniden ayağa kalkıyorum, tüm acılarım bir anda geçiyor, yine başlıyorum ağlamaya. Bu sefer sevinçten, zaten çeşmeler açık.. Ve şükrediyorum böyle bir kocam ve böyle bir annem olduğu için.. Anne olmak için illa doğurmak şart değil, seni kızı olarak gören, seni kızı kadar seven, acını sevincini paylaşan, ve hep yanında olduğunu hissettiren bir kayınvaliden varsa işte annendir. Allah uzun ve sağlıklı bir ömür versin de hep yanı başımızda olsun.. Bu zor günleri onlar olmasa böyle atlatamazdım. Hayatta şanslı insanlardanım, başıma ne zorluk gelirse gelsin, beni ayağa kaldıracak insanlar var yanımda. Şimdilerde iyiyim, sadece mastit geçiren göğsümde daha az süt var, eksik kalanı da mama ile tamamlıyoruz. Arya 33 günlük oldu keyfi yerinde. Yoğun bir gaz problemimiz vardı biraz zorladı bizi ama onu da mucize bir ilaçla çözdük sayılır ki bu konuyu da ayrı bir yazımda paylaşacağım. Geçirdiğimiz bir ayda tecrübe edindiğim bir çok konu var. Mastit bunlardan en acılısı, en beteri olduğu için önce onu paylaşayım dedim. Mastit olmamak için bebeğinizi emzirdikten sonra mutlaka pompa ile de sağıp göğüsteki sütün tamamını boşaltın ve göğsünüzde sütü 4 saatten fazla bırakmayın, emziremiyorsanız da mutlaka pompayla sağın. Çünkü süt göğüste bekledikçe bakteriyel enfeksiyona uygun hale geliyor. Ayrıca bebeğin ağzında oluşan halk arasında pamukçuk denen beyazlıkları mutlaka temizleyin. Çünkü bebek emerken ağzındaki bakteriler göğüs ucundan anneye geçiyor. Biz doktorumuzun tavsiyesiyle karbonat kullanıyoruz Arya'nın ağzını temizlerken. Biraz can yakıcı bir uygulama ama hem onun hem annenin sağlığı için gerekli. Bir de her emzirmeden önce göğsü yıkayıp temizlemek de önemli.
Arya uyandı, yürüyen mandıra olarak ben görevimin başına gidiyorum :)
Sevgiyle kalın ve unutmayın Mastit sadece inek hastalığı değildir :)

Edit: Bu yazımdan sonra toplamda 7. kez geçirdiğim mastit belasından kesin olarak nasıl kurtulduğum buradaki yazımda!

Burcu

10 Ekim 2014 Cuma

Arya'nın Doğum Hikayesi

4 yorum
28 Eylül 2014 Pazar Saat:06:40.. Ve Arya geldi..
25 Eylül günü doktor randevumuza gittik. 40+2 haftamızdaydık. Doktorumuz 41. hafta dolana kadar bekleyebileceğimizi, eğer o zamana kadar doğum olmazsa, 41 haftanın dolduğu 30 Eylül salı günü suni sancı ile doğumu başlatacağını söyledi. Yaptığı muayenede doğum kanalı açıklığının 2 cm olduğunu söyledi, müdahale ederek açıklığı 3 cm ye çıkardı. Bu müdahalenin doğumun başlamasına yardımcı olabileceğini söyleyerek bizi eve gönderdi. Sonraki iki gün sancıyla geçti. Geceleri sancılar arttığında kendimi sıcak duşun altına attım, bir saat suyun altında kaldım, bütün gece boyu yorulmadan Coşkun belime masaj yaparak rahatlattı beni. Ben hamileyken, doğum anında nasıl yardımcı olabilirim diye düşünen kocam, videolar izleyip hazırlanmıştı bu günler için. O olmasaydı geçmezdi bu sancılar.. 27 Eylül Cumartesi gecesi saat 1:30'da sancıların sıklığı 6 dakikada bir olunca kendimizi hastaneye attık.
Planlarımız şöyleydi: Ben ve Coşkun sancılar sıklaşınca hastaneye gideceğiz. Sancı odasına normalde kimse alınmıyor, ama doktorumuz Coşkun'un yanımda sancı odasına alınmasını ayarlamıştı. Biz hastane yolunda doktorumuzu arayıp durumu haber verecektik, doğum kanalı belli bir açıklığa geldiğinde doktor hastaneye gelecekti. Beni zamanı gelip doğumhaneye aldıklarında Coşkun aileleri arayıp çağıracak, onlar geldiğinde de ben doğumdan yeni çıkmış olacaktım ve odamıza geçecektik.. Ama planlar, planlar.. Hiç bir şey planladığımız gibi olmadı!
Biz hastaneye giderken doktoru aradık, bir türlü cevap alamadık. Acilden beni doğumhaneye yönlendirdiler. Gerekli muayeneler yapıldı ve beni sancı odasına aldılar. Doktorumuz tesadüfen (çok şükür ki!) başka bir doğum için hastanedeymiş. Benim sancılarım gittikçe dayanılmaz bir hal aldı. Kendimi normal doğum için bu kadar motive etmiş, sezaryeni aklımın ucundan bile geçirmemiş olmama rağmen dayanabilecek gibi hissetmiyordum kendimi. Epidural istedim. Beni anestezi kliniğine götürdüler. Belimden epidural için girdiler, ama iğneye kan geldiği için geri çıktılar ve kan gelmesi durumunda tekrar deneyemeyeceklerini! söylediler. Böylece epidural şansımı da kaybetmiştim. İşte orada bütün direncimi de kaybettim. Sancılar gittikçe artıyor, doğum hemşiresi doğumun ertesi gün öğlen ancak gerçekleşeceğini söylüyordu, ben ağrıdan artık kusmaya başladım. Doktoruma "ben doğuma kadar dayanamazsam beni sezaryene alır mısınız?!!" dedim. Doktorum kesin bir tavırla "Kesinlikle almam! Bu kadar sancı çekmişken, bu kadar dayanmışken yazık olur, ben seni sezeyana alamam, sezaryenin iyileşme süreci çok daha kötü."dedi. Tek çarem sıcak suydu. Hemen kendimi duşa, sıcak suyun altına attım. Sancılarım hemen hafifledi, kendime geldim. Bir saat kadar sonra doktorum muayene için geldi. Acil bir ameliyatı vardı, ameliyata gireceğini, 1 saat kadar ameliyatta olacağını, yarım saatliğine duştan çıkmamı, beni NST'ye bağlayıp, plasenta suyunu kendisinin patlatacağını söyledi. Ameliyattan sonra gelecek tekrar muayene edecekti. O zamana kadar da tekrar duşa girebilirdim. Yatağa geçtim, doktor muayene etti ve plasenta suyunu patlattı, sonra gitti ve 2 dakika sonra geri gelerek bizimle konuşması gerektiğini söyledi.
- Bebek içerde kakasını yapmıştı!
-Bebeğin NST bulguları güven vermiyordu!
-Bunca saat sonunda doğum kanalı açıklığında hiç açılma olmamış, halen 3 cm deydi!
Bu bulgular sonucunda beni acil sezaryene alması gerektiğini söyledi ve 5 dk içinde saat 06:00'da ameliyathanedeydim!  Coşkun şaşkın, ben şaşkın.. İkimiz de korku ve merak içindeyiz. Ben doktora yalvarıyorum "kötü bir şey varsa beni bayıltmadan önce söyleyin, uyandığımda öğrenmeyeyim" diye. Doktor sakin ve temkinli, her şeyin yolunda olduğunu söylüyor. Ellerimi ayaklarımı bağlıyorlar, korkudan deli gibi titriyorum ve saymaya başlıyorum: 60,59,58,57,56........


Uyandığımda tarifsiz bir acı var karnımın altında, sersem gibiyim.. Elimde bir el var, yanımda kıpırdayan minicik bir şey.. Elimi tutan el, o an dünya yıkılsa da yanımda olduğunu bilsem yıkılmayacağım el, kocamın eli.. Yanımda kıpırdayan şey en sevdiğimden olan bir varlık, canım, kanım, heyecanla beklediğim, ömrümü vereceğim.. Ağladım, kokladım, öpmeye kıyamadım.. Dünyaya gözümü açtığım andan itibaren böyle bir duygu hiç yaşamadım. Sorgusuzca hayatımı verebileceğim bir varlık kollarımdaki. Ve her şeyden önemlisi hayatta elini tuttuğumda içim titreyen, sarıldığımda yıkılmaz hissettiğim, hep "iyi ki" dediğim, en sevdiğim, en değer verdiğimden, birtaneciğimden bir can.



 Tüm acılarım bitti bir anda, sanki dün yokmuş gibi.. Hep bugünü yaşamışım gibi.. Kime benzediği, güzelliği, çirkinliği, eli, yüzü değildi beni bağlayan. Burnuma gelen kokusu, içime çektiğimde içimin titrediği kokusuydu sadece.. Artık tam anlamıyla BİZ olmuştuk, tamamlanmıştı ailemiz. Bugüne kadar birbirimiz için yaşayan biz, bundan böyle Arya için de yaşayacaktık. Onun için daha çok dikkat edecektik kendimize, birbirimize.

İkimiz de iyiydik.. Ama en çok Coşkun korkmuştu bu beklenmedik olaylar zincirinden. Ameliyathanenin önünde korku, heyecan, sorular dolu bekleyiş, geçmeyen dakikalar. Onun ne yaşadığını, neler hissettiğini hiç bilemeyeceğim, ama onun bekleyişi her aklıma geldiğinde burnumda bir yanma hissediyorum.. Ben sadece kızım için endişelenirken, Coşkun korkuyu, heyecanı iki kişilik yaşıyordu. Ama bitti, geçti ve sağlıkla aldık kızımızı kollarımıza, tüm yaşananlar unutuldu o saniye..
Doktorumuz kahramanımız oldu. Doğru zamanda, doğru müdahale ile bizi sağlıkla kurtardı. Hamileliğimin başından beri en korktuğum şey gereksiz yere sezaryen olmaktı. Ama şimdi içim o kadar rahat ki. Hem kızım kendi istediği zaman geldi, gelişimini tamamlamıştı hem de doktorumun zorunlu olmasaydı beni sezaryene almayacağını biliyorum. Çünkü gözüm kapalı sonsuz güveniyorum doktoruma ve bence hamilelik ve doğum süresince her şeyden daha önemli olan şey doktora duyulan güven, gerisi zaten teferruat..
Bu muhteşem günde bir sürpriz daha yaşadım. Daha kendime gelememiştim, gözlerim yarım açık, kapıdan girdiğini gördüm, ama emin olmadım gerçekliğinden! Kito'm kanlı canlı yanımdaydı :) Coşkun gece hastaneye geldiğimizde Özlem'i aramıştı, o da apar topar havaalanına gidip ilk uçakla Adana'ya gelmişti. Doğum çıkışına yetişmişti. Zaten Coşkun'la planlamışlar, Özlem'in kulağı sürekli telefondaymış. O kadar mutlu oldum ki, sarılıp ağladım mutluluktan.. Kardeşten ötedir, dosttur, candır Kito. Adana'da olmaktan en mutsuz olduğum yandır, keşke hep yanımda olsa dediğimdir. Başım ağrımasa da masaj yapandır, elleriyle çorba içirendir, Arya'nın en seveceğidir, benim en sevdiğimdir.. İyi ki var..
İşte böyle bir günde dünyaya gözlerini açtı Arya. 2 gece hastanede yattık, sonra evimize geldik. Bugün 12 günlük oldu kızım. O kadar çabuk geçiyor ki zaman her anımızın tadını çıkarıyoruz. Ağlamaların, uykusuzlukların, gülüşlerin.. Ve biliyorum ki zaman yine hızla geçecek daha dün gibi o bebeklik günlerin diyeceğiz..
Sevgiyle..

Burcu


 

Ekemiş Anne Copyright © 2012 Design by Ipietoon Blogger Template